Ana içeriğe atla

Tevhidi Siyaset


tevhidi siyaset ile ilgili görsel sonucu

Allah'ın adıyla

Son yıllarda hayatımızın değişik alanlarında siyasi güç sahiplerinin neden olduğu bir monopollleşme(tekel) durumu yaşanmaktadır.Siyaset;din,tarih,kültür ve dış politika gibi günlük yaşamımıza etkisi olan konuların bir çoğunda belirli bakış açısını egemen kılmaktadır. Siyasi-politik güçler,sadece parti programı ile sınırlı tercih edilen örgütler olmaktan çıkmakta ve bireylerin;dini inanç,tarih,kültür ve dış politika gibi algılarını da belirleyen merkezi otorite haline gelmektedirler. Zamanla nicel olarak bireylerin tercihlerine göre güçlerini artırarak kitlesel baskın güç haline gelen siyasi iktidarlar,farklı inanç sahiplerinin yaşam alanlarını daraltmaktadırlar.
Ekonomik yaşam içinde tartışma konusu olan “monopol” kavramının,siyasi ve sosyal alanlarda da analiz konusu yapıldığını görmeye başladık. İktisadi olarak güçlü sermaye sahiplerinin,tüm üretim araçlarını satınalarak veya başka yolla ellerine geçirmesi sonucunda diğer üretim sahiplerinin üretim ve pazar olanaklarını ortadan kaldırmaları gibi;siyasi üretim kaynaklarını tekeline alan siyasi iktidar da; kendisinden farklı düşünen bireylerin siyasi ve sosyal üretim imkanlarını azaltmakta yada tamamen yok etmektedir.Sosyolojik olarak bu olaya “asimilasyon” ismi verilmiştir.Şimdilerde ise siyasi monopol kavramıyla da bu olguyu açıklamak mümkündür. Artık insanlar olayları akıl ve bilimin ışığında özgürce değerlendirmektense,bir siyasi liderin yada partinin politikalarını ölçü alarak değerlendirmeyi tercih eder olmuşlardır. Batı toplumlarının,rönasans tan sonra aklın ve bilimin öncülüğünde bu gerici yaklaşımı terkederek evrensel bazı değerleri yaşam biçimi olarak seçtiklerini söyleyebiliriz.Bu nedenle batı toplumlarında algı operasyonları,dini ve milliyetçi demogoji araçlarıyla halkın tercihlerinin esir alındığı yöntemlerle siyaset yapmak çok zordur.Batı toplumlarının siyasi yaşamında bir kriz veya sansasyonel bir olay karşısında istifa eden siyasi lider örnekleri çoktur.En son İngiltere de yapılan AB referandumu sonunda sonuçlar tercihi yönünde çıkmadığı için İngiltere Başbakanı David Cameron istifa ettiğini açıklamıştır.Sanırım İngiltere halkı gibi akli olgunluğa sahip kitleler üzerinde siyasi gücünü devam ettirmenin o kadar kolay olamayacağını düşünmüş olmalı! Aslında doğulu-İslam toplumlarında da belirli döneme kadar bu üst akıl vardı.Hakeza kur'anın bir çok ayetinin de Müslümanları, akla ve saygıya dayalı bireylerden oluşan bir toplumu var etmeleri yoluna davet ettiğini söyleyebiliriz.İlk sahabe dönemlerinde akıl ve özgür inançla yetişmiş sahabe örneklerini görebiliyoruz.Örneğin;zamanın halifesini,bir sahabe cemaat huzurunda sorguya çekip “nerden buldun?” şeklinde bir soru yöneltebiliyor! Kur'ana göre Müslümanların,siyasi ve toplumsal yaşamlarında “tevhidi” ilke üzerine inşa edilmiş bir değerler sistemini egemen kılmaları gerekiyor.Tevhid;din ve siyasetin alt ve üst tüm unsurlarını kapsayan ilahi bir inanç ilkesi olarak Müslüman olmanın temel yapı taşı konumunda bulunmaktadır.Kur'anın tüm ayet ve anlatımları tehvid ekseninde ifade edilmektedir.Ne yazık ki;günümüz dünyasında tevhidin bu özgürlük ve hak temeline dayalı anlamı unutturuldu! Dini;inanç,ibadet,muamelat(mali) ve ahlak şeklinde tasnif ederek bireylerin mental dünyalarını oluşturduğunu, Siyaseti de;ekonomi,sosyoloji,tarih,felsefe ve kültür şeklinde gruplandırarak ,bireylerin dini olmayan gereksinimlerini temsil eden kavramları içine aldığını söyleyecek olursak; Kur'an,insan yaşamını kuşatan bu alanların tümünde otorite olarak “tevhidi” yani bir tek ilah'ın belirleyici olduğu inancını ilan ederek insanları bu inanca teslim olmaya çağırmıştır.Aksi taktirde toplumsal hayatta intizam bozulur,hak ve adalet ihlal edilir.Tevhid peygamberlerinin tarihine baktığımızda,haksız şekilde insanlar üzerinde sultalar kurup madii ve manevi hayatı tek elden yönetmeye çalışan bu monopol güçlerle mücadele içinde yer aldıklarını görüyoruz. Batılılar bazı sahalarda,İslamın tevhidi inanç ilkesiyle inşa etmeyi hedeflediği toplumsal intizam ve adalet dünyasına aklı rehber alarak ulaşmayı başarmışlardır. Kur'an,Mekkenin bedevi araplarına;Mısır Fıravunu'nun sınırsız egemenlik kurma arzusunu , onun politik hedeflerine hizmet etmeyi reddeden Hz.Musanın önderlik yaptığı tevhid inancını kabul eden israiloğullarına yaptığı istibdat,işkence ve katliama dayalı yönetim sistemini örnek olarak anlatmaktadır. “Çünkü Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını parça parça etmişti. Onlardan bir zümreyi güçsüz bırakıyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyordu. Belli ki o bozgunculardandı.” (28:4) Fıravun,bunları yaparken israiloğullarının “ilahı” olduğunu iddea ediyordu. “Firavun: "Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh tanımıyorum”(28:38) İlah olduğunu iddaa ederek,yaratıcı olduğunu ileri sürmüyordu!Halkın toplumsal yaşam kurallarını,resmi inancını,iktisadi hayat ve vergilendirmeyi,kültür ve gelenekleri kapsayan alanlarda yasalar belirleyen “otorite” olduğunu iddia ediyordu.Kimse bu alanlarda muhalif fikir gündeme getiremezdi çünkü Firavunun devlet sisteminin dini,askeri ve mali paydaş güçleri tarafından da desteklenen monopol bir iktidarı vardı. Belamlar(sihirbazlar);mental açıdan Fıravunun yardımcısıydılar ve onun tüm kaide ve kurallarını halkın gözünde meşru göstermek için dini gerekçeler üreterek kamuoyunu yönetiyorlardı. Karun(Burjuvazi-Maliye);Ekonomik hayata ilişkin kurallar Karunlar tarafından Firavun adına yönetiliyordu.Halk üzerinde Firavunun ekonomik baskı gücüydü. Haman(Silahlı Güçler);Belam ve Karun tarafından ikna olmayanların ve karşı devrimlerin cezalandırılacağı askeri güçtü. Firavun bu şeytan üçgeniyle halk üzerinde her bakımdan tam bir monopol(tekel güç) iktidarını yerleştirmiş oluyordu.Medya(sihirbazlar)maliye/para ve silah Fıravunun emrindeydiler.Medya ile istediği gibi algı operasyonları yapabiliyor,parayla istediğini satın alabiliyor yada bu iki yöntemden de ikna olmayan olursa silahla yok ediyordu. Hz.Musanın,ilgi çeken mesajları karşısında önce sihirbazları kullanarak halk üzerinde algı operasyonu yapmayı denedi.Başaramayınca halkını ikna etmek için maddi gücünü kullanarak esirler arasından sahneye çıkarttığı bir zavallıyı öldürtüp diğerinin suçunu bağışladığı tanrısal(!)gücünü sahneledi.Bunda da başarılı olamayınca Musa’nın yakalanıp öldürülmesi için ordularını sahneye sürdü... Firavunun,insanların fikri ve mental dünyalarında kurmaya çalıştığı monopol gücü anlamamızı kolaylaştırması bakımından,Kur'anın şu ifadesi ilginçtir! “Firavun: "Ben size izin vermeden iman ettiniz ha!" dedi.”(7:123) Hz.Musanın adaletli ve gerçekçi mesajı karşısında hakikate teslim olan sihirbazların bireysel tercihlerini bile tanrılaştırmış olduğu monopol gücüyle kontrol altına almaya çalışıyordu. Kur'an “Ben size izin vermeden iman mı ettiniz?” sözünü vurgulayarak; aslında bireysel özgürlükleri baskı altına alan otoritelere karşı olduğunu,fikri ve mental hayatta insanların tam bir demokrasi ortamında yaşamasını istediğini göstermektedir.Yani,Allah’ın kulları hiçbir gücün iznine bakmadan tam bir özgürlük içinde fikri ve manevi tercih yapabilmelidir. Bireysel yaşamın özgürlüğü hakkında bu ayetten daha hikmetli olan İslam’ın ilk inen suresi olan Alak suresinin şu ayetidir: “Engelleyeni gördünmü salat(namaz) ettiği zaman bir kulu?Nedersin,eğer o hidayet üzere ise? Ve takvayı emrediyorsa! Ne dersin eğer yalanlamış ve yüz çevirmişse...?”Alak:9,13 Bu ayetler insanı titreten anlamlarla yüklüdür! Salat etmek için harekete geçen zamanın peygamberi Hz.Muhammed(s.a.a)tir.Engellemeye çalışan zamanın müstekbir ve firavunu Ebu Cehildir. Bu ayetlerde,bir gerici ve cahil zorba olan Ebu Cehile karşı,Allah(c.c) nın ifade buyurdukları hitap tarzına ve üsluba bakar mısınız lütfen? Sınırsız ilim ve kudrete sahip olan Allah tebareke ve teala seçkin peygamberinin salatını engelleyen cehaletin babası Ebu Cehile karşı bile “ Ne biliyorsun belkide o doğru yol üzereyse ve takvalıysa...” tarzında ayetle,bir olasılığa dikkat çekerek akletmesini ve engellemek yerine karşıdakinin inanç ve eylemini ifade etmesine saygılı davranmayı önermektedir. Halbu ki Allah tebarek ve tealanın ilim ve kudretinin az bir kısmına yine onun izniyle sahip olan kimi beşeri güç sahipleri;kendi dünya saltanat ve siyasetine tabi olmayan fikir ve eylemlere karşı yaşam şansı vermeyerek zorba şekilde yok etmeye çalışmaktadırlar. Ebu Cehlin zorba tavrı karşısında Allah c.c dilemiş olsaydı “sen kimsin,seni ben yarattım,sahip olduğun güçte benden sana verildi,engellediğin o kişiyi ben seçtim...” tarzında bir üslupla kudretini gösterirdi. Ama güç ve kudretin diliyle Ebu Cehlin engellemesinin çirkinliğini dile getirmiyor,aklın ve saygının dilini kullanarak “ya o senden daha doğruysa ve takvalıysa...” buyuruyor!Hz.Muhammedin (s.a.a) doğruluk ve takvalı oluşunda Hak yanında haşa bilinmezlik(şüphe) mi var ki Kur'an böyle bir olasılıkla hitap ediyor.Hayır!öyle değil!Onun(s.a.a) doğruluk ve takvası Mekke halkı tarafından da bilindiğinden “emin” nitelemesi ile tanınmaktadır.Bu ayetle Allah c.c ayetin muhataplarına siyasi bir ders vermektedir.Bu ders;bireylerin fikir,inanç ve mental seçimlerine hoşgörülü davranmanın erdemi hakkında dır. Allah c.c her türlü monopolleşmeye(tekelleşme)karşı bireylerin saygınlık ve özgürlüklerinin korunmasını savunmaktadır.Toplumsal hayatta inanç ve eylemlere karşı engel koyucu ve yasaklayıcı değil düşünceli ve hoşgörülü bir nizamın hakim olmasını istemektedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Holokost Endüstrisinin Filistin'i İşgal Tohumları

Yeni dünya düzeni kendi tarihini yalanlar ve iftiralar üzerine bina ederek, istediğini şeytanlaştırmakta ve istediğini dünyanın en mazlumu gösterebilmekte. Bunu yaparken elde ettiği bilimsel ve teknolojik kazanımları kullanarak birer işgal ve sömürü malzemesi olarak gördüğü sulta sistemini ve kurumlarını diğer halklara dayatmaktadır. Bu yeni dünya düzeninin sahipliğini yapanlar ise bugün adına” uluslararası toplum” dediğimiz ve kendilerini dünya halklarının egemeni olarak gören sulta sisteminin kendisidir. Şeytanları melekleştiren bu sistem, yeryüzünün hamiliğine soyunmakta ve yeryüzünde bozgunculuk çıkartarak kendisini iyiliği emredenlerden göstermekte. Şehid Mutahhari (r.a.) bir hikaye nakleder ve der ki: “Köylerinde minare olmayan ve ömürlerinde hiç minare görmemiş olan bir kaç köylü, hayatlarında ilk defa şehre giderler. Daha önceden minarenin adını dahi duymadıklarından ve ne olduğuna dair bir fikir sahibi olmadıklarından dolayı karşılarına çıkan caminin minaresini görü

Köhneleşmiş Hamasetler

Müslümanlar olarak modern, seküler kesinliklerin kültürümüzün, yaşantımızın ve kurduğumuz tüm ilişkilerin içerisinde yer alıyor olması, bizlerin büyük bir zihinsel çöküş ve derin bir kültürsüzlük yaşamasına neden olmaktadır. Modern ve aydınlanmacı paradigmalar üzerinden zihin dünyamızı ve beraberinde kültür yaşantımızı direniş gerçeğinden soyutlayarak, pragmatist ve statükocu bir renge bürümekteyiz. Tarihe sorular sormayı terk etmiş bir toplum halini alırken, İslam-i dili ve duruşumuzu kaybederek zihinsel dünyamızı hareketsiz bırakmakta ve kendi gündeminden uzakta geçmişçilik ile romantizm yaşamaktayız. İçinde bulunduğumuz romantik öykülenme ve ardı sıra gelen tekrarlar zihinleri muhafazakarlaştırarak düşünsel tembelliğe neden olmaktadır. Düşünsel ve siyasi tüm sorun ve krizlere geçmişin ufkundan bakarken, toplumda yapısal değişimler ve dönüşümler sağlanamamakta. Modern,seküler ve neoliberal kesinlikler üzerinden bir hayat geliştirirken İslami bir medeniyet ve yaşantıdan bahset

Modern Psikoloji Mağduru Olmayın

Allah'ın Adıyla  Batılı tarih kaynakları modern psikolojinin kuruluş tarihini 1879 olarak kabul ederler. Modern psikoloji kurulduğu ilk günden bugüne kadar bağımsız bir bilim olmamıştır. Ve bugünde modern psikolojinin bilimsel tutarlılığı ve gerçekliği bir çok psikolog ve bilim insanı tarafından halen tartışılmakta. Modern psikolojinin bilimsel olup olmadığından daha öte bizler için önemli olan üniversitelerde ve eğitim kurumlarında hiçbir tartışmaya kapı aralamadan gençlere bilimsel hakikatler olarak dayatılan modern psikolojinin oluşturduğu tehdit ve tehlikelerdir. Sulta sisteminin kontrolünde hikmetsizleşen bilgi, Batı emperyalizminin doğruyu ve hakikati aramada kullandığı bir değerden öte, diğer toplumlar üzerindeki egemenliğini devam ettirmek için ürettiği, biriktirdiği ve kullandığı bir araç halini almıştır. Birçok ana akım profesyonel bilim dalı gibi psikoloji de bir disiplin olarak güç odaklarının devamlılığını sağlamak ve statükoyu korumada önemli bir role