Ana içeriğe atla

İlmin Sığlaşması ve Akademik Düşüncenin Önemi?

Allah’ın adıyla

Hiç şüphesiz ilmin öğrenilmesi ve yaygınlaştırılması her Müslümana farz olduğu gibi ilmin sosyal farkındalık ve fayda sağlaması da zaruri bir gerekliliktir.İlmin bu anlamdaki önemi ve rolü özellikle İslam tarihi ve düşüncesi içerisinde kendisine yer bulmuş ve Müslümanlar tarafından hassasiyet ile karşılanmıştır. Ancak üzerinde düşünmemiz ve ele almamız gereken husus ilmin zaman içerisinde özellikle 19. yy. ile birlikte bilimsel bir zemin kendisine oluşturması ve aynı zamanda ilmin, bilim ile karşı karşı karşıya yorumlanıyor olmasıdır. Genel bir algı olarak karımıza çıkan ilmin İslami ve irfani kaynaklar ile anlaşılması iken bilim tecrübelere dayalı maddi yorumlar ve çıkarımlar ile ele alınmıştır.
Bu ayrım özellikle bilimin sermayeleştirilmesi ve endüstriyel bir zemin oluşturması ile birlikte kendisini gösterir iken aynı zamanda ilmin ise kendi alanını sığlaştırması ve tarihsel determinizmden kurtulamaması bu ayrımda önemli bir etken olmuştur.Klasik anlamda 1934 yılında Türkçemize dahil olan “bilim” kavramına olan bakışımız var olan değerlerin metalaştırılması ve dünyevileştirilmesi iken ilme yüklediğimiz mana, metanın maneviyat ile olan bağı ve kurduğu ilişki olmuştur. Yani ilim kavramını Kuran’ın ele alış şekli ile ilahi anlamda değerlendirerek ahlak ve maneviyat ölçüsüyle değerlendirebiliriz. 
Ancak özellikle batıda kendisini gösteren disiplinler ile birlikte ilmin bir alt kümesi olan bilim anlayışı dünyayı anlamada esas alınmış ve ilim sekülerleşerek sığ bir alana bırakılmıştır.
Safeviler döneminde bugünün bilimsel formatı ile değerlendirebileceğimiz tarih yazıcılığı kendisini çok güçlü bir şekilde gösterir iken Kacarlar döneminde tarih yazımının zayıfladığını ve hatta tamamen İran topraklarından yok olduğunu görmekteyiz. Safaviler döneminde gözlemlediğimiz İran, kendi ilmi potansiyelini Anadolu, Hindistan ve Ortadoğu’ya ihraç ederken aynı zamanda kurduğu ilmi merkezler ile de dünyanın bilimsel ayağını temsil etmekteydi. Bu durumu o dönem içerisindeki tüm İslam toprakları için söylemek mümkündür. 
Kacarlar dönemi bu ilmi potansiyel ve çalışmaların zayıflaması ve gerilemesi ile alakalı önemli örnek oluşturabilecek bir dönemdir. Kendi zamanında önemli çalışmalar yapan ilmi merkezler, kendisini dünyevileşme ve meta olarak gösteren bilim anlayışı karşısında sığ kalmış ve yeni dünyayı anlamada yeterli mücadeleyi vermemiştir. 
Meşrutiyet gibi kavramların tartışıldığı Kacar dönemi bu anlamada önemli bir örnek teşkil etmektedir.21. yy. ‘a geldiğimizde İran’ın 1976’da %0.07 olan akademik başarısının 2015 yılı itibariyle %1.53’e ulaştığını ve dünya sıralamasında önemli bir yere geldiğini gözlemlemekteyiz. İran’ın bu akademik başarısı elbette ki İran’ın tarihsel ve kültürel birikiminin getirdiği bir sonuçtur. Ancak bununla birlikte önemli olan bir diğer husus, kendi ilim anlayışını sığ olmaktan kurtararak akademik düşünme ve üretme işlevini kendi üniversite ve ilim merkezlerinde ciddiye almasıdır.
İran’ın bu başarısı aynı zamanda İslami tefekkür ve endişeyi taşıyan tüm Müslümanlar içinde bir olgu olmalı ve ilmin sığlaşmasının önüne geçerek akademik düşünme ve çalışmaların önünü açmalıdır. Özellikle Türkiye’de Ehlibeytin ve İslam’ın endişesini taşıyan ve bu anlamda gerekli çalışmayı ve fedakarlığı gösteren kurum ve cemaatler, büyük bir boşluk olan akademi sahasına önem vermelidir. Yaklaşık 20 ila 30 yıllık boşluğu ilmi merkezler ( medreseler gibi) ile dolduran bu çalışmalar, bugün ilmi merkezler ile birlikte akademik çalışmalar ve Think-Thank gibi düşünce kuruluşları ile de bu büyük boşluğu doldurmalıdırlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Holokost Endüstrisinin Filistin'i İşgal Tohumları

Yeni dünya düzeni kendi tarihini yalanlar ve iftiralar üzerine bina ederek, istediğini şeytanlaştırmakta ve istediğini dünyanın en mazlumu gösterebilmekte. Bunu yaparken elde ettiği bilimsel ve teknolojik kazanımları kullanarak birer işgal ve sömürü malzemesi olarak gördüğü sulta sistemini ve kurumlarını diğer halklara dayatmaktadır. Bu yeni dünya düzeninin sahipliğini yapanlar ise bugün adına” uluslararası toplum” dediğimiz ve kendilerini dünya halklarının egemeni olarak gören sulta sisteminin kendisidir. Şeytanları melekleştiren bu sistem, yeryüzünün hamiliğine soyunmakta ve yeryüzünde bozgunculuk çıkartarak kendisini iyiliği emredenlerden göstermekte. Şehid Mutahhari (r.a.) bir hikaye nakleder ve der ki: “Köylerinde minare olmayan ve ömürlerinde hiç minare görmemiş olan bir kaç köylü, hayatlarında ilk defa şehre giderler. Daha önceden minarenin adını dahi duymadıklarından ve ne olduğuna dair bir fikir sahibi olmadıklarından dolayı karşılarına çıkan caminin minaresini görü

Köhneleşmiş Hamasetler

Müslümanlar olarak modern, seküler kesinliklerin kültürümüzün, yaşantımızın ve kurduğumuz tüm ilişkilerin içerisinde yer alıyor olması, bizlerin büyük bir zihinsel çöküş ve derin bir kültürsüzlük yaşamasına neden olmaktadır. Modern ve aydınlanmacı paradigmalar üzerinden zihin dünyamızı ve beraberinde kültür yaşantımızı direniş gerçeğinden soyutlayarak, pragmatist ve statükocu bir renge bürümekteyiz. Tarihe sorular sormayı terk etmiş bir toplum halini alırken, İslam-i dili ve duruşumuzu kaybederek zihinsel dünyamızı hareketsiz bırakmakta ve kendi gündeminden uzakta geçmişçilik ile romantizm yaşamaktayız. İçinde bulunduğumuz romantik öykülenme ve ardı sıra gelen tekrarlar zihinleri muhafazakarlaştırarak düşünsel tembelliğe neden olmaktadır. Düşünsel ve siyasi tüm sorun ve krizlere geçmişin ufkundan bakarken, toplumda yapısal değişimler ve dönüşümler sağlanamamakta. Modern,seküler ve neoliberal kesinlikler üzerinden bir hayat geliştirirken İslami bir medeniyet ve yaşantıdan bahset

Modern Psikoloji Mağduru Olmayın

Allah'ın Adıyla  Batılı tarih kaynakları modern psikolojinin kuruluş tarihini 1879 olarak kabul ederler. Modern psikoloji kurulduğu ilk günden bugüne kadar bağımsız bir bilim olmamıştır. Ve bugünde modern psikolojinin bilimsel tutarlılığı ve gerçekliği bir çok psikolog ve bilim insanı tarafından halen tartışılmakta. Modern psikolojinin bilimsel olup olmadığından daha öte bizler için önemli olan üniversitelerde ve eğitim kurumlarında hiçbir tartışmaya kapı aralamadan gençlere bilimsel hakikatler olarak dayatılan modern psikolojinin oluşturduğu tehdit ve tehlikelerdir. Sulta sisteminin kontrolünde hikmetsizleşen bilgi, Batı emperyalizminin doğruyu ve hakikati aramada kullandığı bir değerden öte, diğer toplumlar üzerindeki egemenliğini devam ettirmek için ürettiği, biriktirdiği ve kullandığı bir araç halini almıştır. Birçok ana akım profesyonel bilim dalı gibi psikoloji de bir disiplin olarak güç odaklarının devamlılığını sağlamak ve statükoyu korumada önemli bir role