Allah'ın Adıyla
Modern ulus devletlerin tek tek doğmaya başladığı yıllardan bugüne değin Batı Asya toplumları için kanaya bir yara ve bir türlü çözüm üretilememiş kriz olarak görülen Kürt/Kürdistan gerçeği, bugünlerde akademik sivil toplum çalışmaları, insan hakları faaliyetleri ve sempozyum/konferanslar düzleminde değil askeri/güvenlik politikaları ve yöntemleri ile algılanmakta ve çözüm üretilmeye çalışılmaktadır.
Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin Kuzey Irak’ta referandum kararı alması ile birlikte Paris, Londra, Berlin, Washington, Moskowa, Kopenhag ve Erbil gibi başkentlerde “Bağımsızlık, Olanaklar, Engeller…” konulu konferanslar, sempozyumlar verilerek Kürt halkının bağımsızlık arayışları sivil toplum kurumları ve akademik çevre tarafından ilmi düzlemde tartışılırken bölgedeki diğer halklar tarafından bu konu devletçi reflekseler ve milliyetçi duygular ile karşılanmakta.
1920’lerde Emperyalist sömürgeci devletler tarafından şekillenen Batı Asya’da ki statükoda, Kürt halkına hiçbir statü verilmezken Sykes- Picot antlaşması ile belirlenen sınırlar dahilinde Kürdistan bir sömürge malzemesi olarak dahi görülmemiştir. İran, Irak, Suriye ve Türkiye’yi birbirine bağlayan bir çimento görevi üstlenen Kürtler, Kürdistan gerçeğinden bağımsız sömürülen ve uzun yıllar zulme uğratılan halk olmuşlardır. Batı Asya’da şekillenen yeni statüko içerisinde Kürtler, emperyalist sömürü düzeni tarafından diğer bölge halklarına, var olan daimi kriz, yok olması gereken soysuzlar ve Mezopotamya’nın hain evlatları olarak empoze edilmiştir.
Saddam Hüseyin, Irak Kürtlerinden elde ettiği gelirin bir kısmıyla, savaş araç ve gereçleri alırken; savaş uçakları, zırhlılar, zehirli gazlar, mayınlar vs. Kürdistan’a gönderirdi. Örneğin en zehirli gaz hangisidir deneyleri burada çok işe yaramıştır!
Buradan hareketle tarihi uzun yıllara dayanan Kürt halklarının bağımsızlık arayışlarını sadece Barzani, PKK/PYD gibi devletçi refleksleri bir nebze haklı çıkartacak isimler üzerinden değil, bölgenin en kadim halkı olan Kürt/Kürdistan gerçeklerini kabullenerek insani ve İslami değer ve kaideler çerçevesinde bir halkın kendi kendisini idare etme arayışı olarak kabul etmemiz gerekir.
Özgür düşünceyi ve mustazafların hakkını savunmayı kendisine ilke edinmiş bizlerin, bölgede karşımıza çıkan mesele ve kriz gibi gösterilen gerçekleri, İslam’ın ve fıtratın hiçbir kutsaliyet vermediği, tam aksine bölge halklarını kuşatan, çevreleyen ve bağlarını zedeleyen bölgesel sınırlar üzerinden, devletçi ve milliyetçi refleksler ile statükoyu muhafaza etme arayışları içerisinde değerlendirmek büyük bir ilkesizliğe sebep olacaktır.
Batı Asya’da ki Kürt/Kürdistan gerçeğini 2. İsrail projesi olarak görmek en başta kadim komşumuz olan Kürt halkına büyük bir saygısızlık ve hakaret olacaktır.
Meseleye ulusal çıkarlar ve devlet refleksleri ile yaklaşır isek bugün geldiğimiz noktada maalesef Kürt/Kürdistan gerçeğini bölge halklarının kendileri bir BOP projesi haline getirmişlerdir. Kürt siyasi hareketleri özellikle Irak ve Suriye’de yaşananları bir fırsata dönüştürerek kendi anti emperyalist çizgi ve değerlerinden nasıl taviz veriyorlar ise bölge halkaları da Kürtlerin bağımsızlık arayışlarını görmezden gelerek ve 2. İsrail projesi söylemini kendi içlerinde içselleştirerek maalesef kendi elleriyle bir halkı sömürünün eline oyuncak yapmıştır.
Tüm bu yaşananlara kendi kutsal sınırlarını ve bekalarını bu zaman kadar çimento olarak gördükleri Kürt halkının bağımsızlık tehdidi üzerine kuran askeri söylem ve statükocu anlayış ile değil Kürdistan gerçeğini 2. İsrail projesi haline getiren nedenler ve sorunlar üzerinden görmek anlamak gerekiyor. Yani Kürtlerin penceresinden bakabilmeli ve Kürt halkını sömürüye alet etmeden meseleye yaklaşabilmeliyiz.
Farklı kültürleri ve inançları imha ederek abat olunamaz. Irak’ta Saddam rejiminin Kürtleri aşağılayarak, farklı kültür ve inançları yok sayarak Irak’ı ihya etmeye çalıştığı dönemler çok geride kalmıştır. Bunun yerine Kürt halkının temel gerçeklerini ve tarihsel varlığını kabullenerek, Kürtlerin bu ümmetin ve bölgenin parçası olduğunu her daim zihinlerde tutarak, hiçbir kutsaliyeti olmayan ilke ve değerler üzerinden değil gerçek ilmi ortamlarda ve zihinlerde kanayan bir yara olan bu mesele tartışılmalıdır. En önemlisi de neden Kürt/Kürdistan gerçeği bugün 2. İsrail projesi olarak görülmektedir? Bunun nedenleri sorgulanmalı ve bölge halkları kendi öz eleştirilerini yapmalıdırlar.
Yorumlar
Yorum Gönder