Ana içeriğe atla

ADİL DÜNYA İNANCIMIZIN KURBANLARI




Dünyanın genel işleyişine dair çok keskin ve derin bir adalet inancımızın olduğu aşikar.
Sosyal psikolojide buna verilen isim “Adil dünya inancı!”
Burada kast edilen ise adaletsizliği en aza indirgemek veya onu yok etmek değil, tam tersi sistemin adil olduğuna dair inancını korumak için adaletsizliği desteklemek veya kurbanı suçlamaktır.
Gördüğün bir mazlumun elinden tutabildiğin kadar adilsin.
Eğer tutamıyorsan, gördüğün o mazlum senin için artık bir mazlum değil!
Senin ve benim adil dünya inancımı zedeleme çalışan bir virüs.
O halde mazlum diye gördüğümüz bu adamın mazlumiyeti hakkettiği için başına gelmiştir!
“Herkes bu hayatta ne ekerse onu biçer.”
Yani dünyada adaletin hakim olduğuna ve adil bir sistem ve çarkın işlediğine dair derin bir inançtan bahsediyoruz. Adil dünya inancı ileriye dönük bir hedef veya program değil düzenin zaten adil olduğuna iman etmektir.
Bu inanç kişisel anlamda değerlendirildiğinde insanlar için faydalı olabileceği varsayılan bir kuramdır. Çünkü işleyen çarkın adil olduğuna inanmak yaşamımızı devam ettirebilmek ve çevre ile uyum sağlayabilmek için daha kolay ve rahat bir seçenek. Bizlerin bilinçlerimiz ve duyularımız arasında kurmaya çalıştığımız dengede temel esas, yaşadığımız dünyanın ne kadar adil olup olmadığına dair inancımızdır. Zira insanlar bilişlerini de duyuları ile tutarlı hale getirmeye çalışırlar.
Adil dünya hipotezinde insanlar, dünyada iyilerin ödüllendirildiğine ve kötülerin cezalandırıldığına güdülenmişlerdir. O halde bizler için sistemin adil olduğuna dair inanç, sistemi anlamlandırabilmek için kullandığımız pozitif bir yanılsamadır.
Yaşamımı ben kontrol ediyorum!
Dünyaya ve çevreme adapte olmak istiyorum!
Geleceğe pozitif bakıyorum!
Oyunu kurallarına göre oynayarak mutlu oluyorum!
Bunlar gibi tüm nedenler işleyen sistemin adil olduğuna dair inancımızı şekillendirmektedir. Adil dünya inancının ruh sağlığı açısından olumlu yönleri, insanların adil olmayan durumlarla karşılaştıklarında adaletsizliği en aza indirgemeye çalışmalarına neden olacaktır.
Ancak bu durum her zaman bu şekilde gerçekleşmez!
Çünkü insanların sistem içerisinde gördükleri adaletsizlikleri en aza indirgemek için gösterecekleri güç ve etkileri zayıf kalacaktır. Ve çoğu zaman sistemin adil olduğuna dair inancımızı korumak ve bu inancı muhafaza etmek için suçu kurbanın üzerine atmayı tercih ederiz!
Bu ne demektir?
Kısacası “sen bunu hakkettin” veya “herkes bu dünyada hakkettiğini bulur”
Bu inanç kişisel anlamda belki insanın gerçekten ruh sağlığını koruması, onun yaşamını halen kontrol ettiğine inanması ve çevresi ile uyumunu muhafaza ettiğini zannetmesi için faydalı olabilir. Ancak toplumsal anlamda bu durum büyük bir felaket ve gaflet halidir!
Bugün toplumların gördükleri temel kriz ve sorunlara karşı tepki ortaya koymamaları ve bu sorunları dile getirenleri hedef almaları, aynı şekilde çoğunluğun sistemin adil olduğuna dair inançlarını koruma arzularından kaynaklanmaktadır.
Bu durumu en ağır yolsuzluk ,rüşvet veya doğrudan adaleti ilgilendiren yargı gibi temel toplumsal sorunlarda da görebiliriz. Öyle ki temel değer yargıları ile sistemin adil olduğuna dair inanç ayırt edilememekte.
Sistem içerisinde yolsuzluk veya yargıda adaletsizlik gibi sorunlar, bazılarının hayal dünyalarını yıkarak onları tamamen bir boşluğa bırakırken, bazıları için ise sistemin muhafazası ve devamı için görmezden gelinebilmekte ve bunları dile getirenleri kendilerine kurban seçebilmektedirler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Holokost Endüstrisinin Filistin'i İşgal Tohumları

Yeni dünya düzeni kendi tarihini yalanlar ve iftiralar üzerine bina ederek, istediğini şeytanlaştırmakta ve istediğini dünyanın en mazlumu gösterebilmekte. Bunu yaparken elde ettiği bilimsel ve teknolojik kazanımları kullanarak birer işgal ve sömürü malzemesi olarak gördüğü sulta sistemini ve kurumlarını diğer halklara dayatmaktadır. Bu yeni dünya düzeninin sahipliğini yapanlar ise bugün adına” uluslararası toplum” dediğimiz ve kendilerini dünya halklarının egemeni olarak gören sulta sisteminin kendisidir. Şeytanları melekleştiren bu sistem, yeryüzünün hamiliğine soyunmakta ve yeryüzünde bozgunculuk çıkartarak kendisini iyiliği emredenlerden göstermekte. Şehid Mutahhari (r.a.) bir hikaye nakleder ve der ki: “Köylerinde minare olmayan ve ömürlerinde hiç minare görmemiş olan bir kaç köylü, hayatlarında ilk defa şehre giderler. Daha önceden minarenin adını dahi duymadıklarından ve ne olduğuna dair bir fikir sahibi olmadıklarından dolayı karşılarına çıkan caminin minaresini görü

Köhneleşmiş Hamasetler

Müslümanlar olarak modern, seküler kesinliklerin kültürümüzün, yaşantımızın ve kurduğumuz tüm ilişkilerin içerisinde yer alıyor olması, bizlerin büyük bir zihinsel çöküş ve derin bir kültürsüzlük yaşamasına neden olmaktadır. Modern ve aydınlanmacı paradigmalar üzerinden zihin dünyamızı ve beraberinde kültür yaşantımızı direniş gerçeğinden soyutlayarak, pragmatist ve statükocu bir renge bürümekteyiz. Tarihe sorular sormayı terk etmiş bir toplum halini alırken, İslam-i dili ve duruşumuzu kaybederek zihinsel dünyamızı hareketsiz bırakmakta ve kendi gündeminden uzakta geçmişçilik ile romantizm yaşamaktayız. İçinde bulunduğumuz romantik öykülenme ve ardı sıra gelen tekrarlar zihinleri muhafazakarlaştırarak düşünsel tembelliğe neden olmaktadır. Düşünsel ve siyasi tüm sorun ve krizlere geçmişin ufkundan bakarken, toplumda yapısal değişimler ve dönüşümler sağlanamamakta. Modern,seküler ve neoliberal kesinlikler üzerinden bir hayat geliştirirken İslami bir medeniyet ve yaşantıdan bahset

Modern Psikoloji Mağduru Olmayın

Allah'ın Adıyla  Batılı tarih kaynakları modern psikolojinin kuruluş tarihini 1879 olarak kabul ederler. Modern psikoloji kurulduğu ilk günden bugüne kadar bağımsız bir bilim olmamıştır. Ve bugünde modern psikolojinin bilimsel tutarlılığı ve gerçekliği bir çok psikolog ve bilim insanı tarafından halen tartışılmakta. Modern psikolojinin bilimsel olup olmadığından daha öte bizler için önemli olan üniversitelerde ve eğitim kurumlarında hiçbir tartışmaya kapı aralamadan gençlere bilimsel hakikatler olarak dayatılan modern psikolojinin oluşturduğu tehdit ve tehlikelerdir. Sulta sisteminin kontrolünde hikmetsizleşen bilgi, Batı emperyalizminin doğruyu ve hakikati aramada kullandığı bir değerden öte, diğer toplumlar üzerindeki egemenliğini devam ettirmek için ürettiği, biriktirdiği ve kullandığı bir araç halini almıştır. Birçok ana akım profesyonel bilim dalı gibi psikoloji de bir disiplin olarak güç odaklarının devamlılığını sağlamak ve statükoyu korumada önemli bir role