Ana içeriğe atla

İran'da Gösteriler Nereye Varır




İran’da Amerika ve İsrail tarafından körüklenen ve alışık olmadığımız bir şekilde İran’ın farklı şehirlerinde eş zamanlı olarak yaşanan protestolara yakın zamanda şahit olduk. İran’da yaşanan söz konusu gösteriler, kendiliğinden gelişmiş yerel ölçekli gösteriler olmakla birlikte şaşırtıcı bir şekilde belli bir düzeyde koordinasyon içinde gerçekleşti. Ve bu da yaşanan gösterilere ilişkin şüpheleri artırmakta.İran’da yaklaşık bir hafta süren gösterilere baktığımızda net bir şekilde söyleyebiliriz ki rejim karşıtları ekonomi protestolarını organize bir şekilde çalmıştır!
İran’da 28 Aralık tarihinde Meşhet kentinde başlayan gösteriler, Ruhani hükumetinin ekonomi politikalarını protesto eden kitlenin hızlı bir şekilde İsfehan, Kum ve Tahran gibi büyük kentlere yayılarak rejim karşıtı gösterilere dönüşmesine neden oldu.Uluslararası pazarda satın alınan ve etkili bir şekilde kullanılan İran’daki her bir çalkantı ve olay 2009 yılında olduğu gibi bu kez de dünya genelinde ses getiren ve yine satın alınan bir gelişme oldu.
Hızlı bir şekilde İran’ın tüm kentlerine yayılan gösteriler kısa zaman içerisinde kent merkezlerinde etkinliğini kaybederken, İran Devrim Muhafızları Komutanı Tümgeneral Muhammed Ali Caferi gösterilerin 6. gününde rejim karşıtı eylemlerin sona erdiğini ve fitnecilerin yenildiğini duyurdu.
Gösterilerin Başlama Şekli ve Sonuçları
Meşhet kentinde başlayan gösterilerin ana motivasyonu hiç şüphesiz Ruhani hükumetinin ekonomi politikaları ve batan iki banka oldu. Ancak gösterilerin özellikle Meşhet ve Kum gibi dini kimliklerinin yanı sıra muhafazakar karakterleri ile de ön plana çıkan kentlerde başlaması , gösterilerde  daha çok iç dinamiklerin etkili olduğunu göstermekte.
Gösterilere ilişkin farklı bir çok anlam ve sonuç çıkartılsa da İran penceresinden bakıldığında hem hükumet ve hem de karşıtları, protestolara hak verirken dış mihrakların gösterileri manipüle etme girişimlerine dikkat çekmekte. Ruhani hükumetinin, ekonomik vaatlerini hayata geçirememesi ve buna bağlı olarak nükleer antlaşmanın umulduğunun aksine İran için tehlikeli bir boyut kazanması iç siyasette hükumete yönelik bir çok sert eleştiriye neden olmakta. Özellikle muhafazakar kesimin Ruhani hükumetine yönelik nükleer antlaşma üzerinden yönelttikleri eleştiriler, İran’ın 6. Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın devreye girmesi ile eleştirilerin dozajını ve genişliğini artırdı.
Mahmut Ahmedinejad’ın İran yargı erki başkanı Sadık Laricani’ye yönelik eleştirileri ve kendisine yönelik iddia ve suçlamalar karşısında oturma eylemi (best neşini) başlatması, Ruhani hükumetine yönelik eleştirilerin sadece ekonomik boyutlu değil aynı zamanda yargıyı ve toplumdaki genel durumu da kapsadığını göstermekte. İran yargı erki başkanı Sadık Laricani’in, Ahmedinejad’ı İran’da yolsuzluk suçlaması ile tutuklu bulunan Zencani ile ortak hareket etmekle suçlaması ve Ahmedinejad’ın yakın çevresinin siyasi abluka altına alınması, gösterilerdeki iç dinamiklerin bir boyutunu oluşturmakta.
Ruhani hükumetinin ekonomi politikaları ile birlikte hükumetin mevcut siyasi vizyonu ve yargı sistemini de içerisine alan eleştiriler, İslam devrimine bağlılık ile paralel bir şekilde kendisini göstermiş ve Meşhet kentinde iflas eden iki banka sonucunda da kitlesel bir gösteriye dönüşmüştür. İran’da hızlı bir şekilde devletin kendisini hedef alarak yayılmaya başlayan gösterilerin, Meşhet merkezli başlaması olayların gelişim aşamasında iç dinamiklerin etkili olduğunu göstermekte. Özellikle Kürt nüfusun hakim olduğu Kermanşah kentinde gerçekleşen 7.2 gibi bir şiddetli deprem sonrasında, hükumete yönelik itiraz ve eleştirilerin geniş çaplı gösterilere dönüşmemesi, aksine gösterilerin Meşhet kentinde yoğunlaşması farklı değerlendirmelere neden olmakta.
Gösterilerin Rejim Karşıtlığına Dönüşmesi
Meşhet kentinde başlayan Ruhani karşıtlığının kısa süre içerisinde rejim karşıtlığına evrilmesi İran’daki iç dinamiklerin ve hassasiyetlerin dışarıdan çok iyi takip edildiğini göstermekte. Başta ekonomi olmak üzere yargı, adalet ve sınıfsal farklılıklar arasındaki uçurum, uzun süredir toplumun sinir uçlarına temas etmekteydi. Gösterilerin hızlı bir şekilde rejim karşıtlığına dönüştürülmesi, var olan bu hassasiyetlerin dışarıdan kullanıldığını ve farklı renklerde sokaklara sürüldüğünü göstermekte.
Her ne kadar devam eden gösteriler muhafazakar çevre tarafından Cumhurbaşkanı Ruhani karşıtlığı üzerinden yönlendirilmeye çalışıldıysa da, ağır basan şiddet eylemleri nedeniyle gösteriler rejim karşıtlarının kontrolünde devam etti. Gösterilerin Tahran’da da kendisini göstermesi ve bir çok el değiştirmiş olması, eylemlerdeki ideolojik boşluğu ve lider kadrosunun 2009 olaylarına kıyasla olmadığını göstermekte. Söz konusu ideolojik boşluk, sahnelenen gösterilerin İran devlet sisteminde büyük ölçekte değişime neden olmayacağı gibi, bu boşluk aynı zamanda gösterileri dengesizleştirmekte ve toplumsal bir intihar şeklini almakta. Biz bu gösteriler için 2009 yılında “yeşil devrim” olarak lanse edilen gösterilerde olduğu gibi net bir şekilde sosyal tabaka tarifi yapamıyoruz.
Gösterilerdeki sosyal tabakanın tarif edilememesi ve protestoların eş zamanlı olarak farklı şehirlerde rejim karşıtlığına dönüşmesi, Ruhani karşıtlığının bir “kadife devrime” dönüştürülmek istendiğini  ortaya koymakta. İran üzerinde askeri ve ekonomik seçeneklerini sahaya süren Amerika, buna ek olarak içeride bir rejim değişikliğini uzun süredir istemekteydi. Amerika'nın söz konusu rejim değişikliği ise üç kısımdan oluşmakta. İlk olarak 2009 yılında gördüğümüz yeşil hareketi gibi “kadife devrimler” sahneleyerek  bir halk ayaklanması oluşturulması. Rejim değişikliğine ilişkin bir diğer adım ise içeride oluşabilecek bir isyana ilham vermek. Bunun için de İran içerisindeki azınlık ve muhalif grupların desteklenmesi gerekmekte. Son olarak ise İran içerisinde askeri bir darbe hayata geçirmek ki İran ordu sistemi hesaba katıldığında bu Amerika için en zor seçenektir. Buradan hareketle İran’da yaşanan son gösteriler ilerisi için içeride oluşabilecek yeni isyanlara ilham verebilir mi?
İran’ın gösterilere karşı sergilediği tavra ve özellikle Devrim Muhafızlarının sahaya inmemesi İslam devriminin ileriye dönük böyle bir ilhamı vermek istemediğini göstermekte. İran’ın soğukkanlı ve başarılı bir şekilde organize edilmiş protestoları kontrol altına aldığını ve sonlandırdığını söyleyebiliriz.
İran’daki Gösterilerin Siyasi ve Sosyal Sonuçları
  1. İran siyasetinde hakim olan iki ana akım “muhafazakar” ve “reformist”  kavramları son  çıkan gösteriler ile birlikte İran siyasetinde yeniden tanımlanmaya ve tartışılmaya başlayacaktır. Muhafazakar olarak tanımlanan “ilkeselciler”  kültürel anlamda muhafazakardır ancak daha sosyal ve yoksul bölgelerin yararına olacak ekonomi politikalarından yanadırlar. Şu anki İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ise reformist kampın üyesidir. Destek tabanı daha çok sermaye odakları, tacirler ve zengin sınıftır diyebiliriz. Cumhurbaşkanlığı süreci boyunca da “neo liberal” bir ekonomi politikası izlemiştir. Gösterilerdeki itirazlara ilişkin bir diğer önemli nokta da Ruhani’nin ekonomi politikası hedef alınmıştır. Ruhani’nin neo-liberal politikalarına karşı çıkan Tahran üniversitesindeki muhafazakar öğrenciler “Kapitalist hükumet istemiyoruz” sloganları atarak tepkilerini ortaya koymuşlardı. Ancak bu tepkiler kısa zamanda rejim karşıtlığına dönüştü.
  2. Özellikle gösterilerin Hasan Ruhani’nin kendisi için oy potansiyeli olarak gördüğü ve oy devşirmeye çalıştığı reformist tabanın katılımı ile rejim karşıtlığına dönüşmesi, reformist cephe içerisinde yeni ayrışmalara neden olabilir. Hatemi gibi reformist önde gelen isimlerin 2009 yılındaki olaylara nazaran gösterilere destek açıklaması yapmaması ve olayların dışarıdan örgütlendiğini vurgulamaları, Ruhani ismi ile birlikte siyasete ve sandığa müdahil olabilen devrim karşıtlarının temsiliyetlerini kaybettikleri sonucunu doğurmakta. Söz konusu siyasi temsil kaybının, reformist taban içerisinde kendilerine yer bulan devrim karşıtlarının reformist cephe içerisinden ayrılmalarına veya dışlanmalarına yol açacaktır. Bu durum uzun vadede İran’da çözümü sandık ve siyasette arayan belli grupların kendilerini tamamen siyasetten geri çekmelerine neden olabilir. Ayrıca gösterilerin hedefindeki Ruhani hükumetini hem temsil ettiği taban ve hem de İran’daki üst akıl karşısında daha zor günler beklemekte.
  3. İran’da başlayan gösterilere ilişkin bir diğer husus ise gösterilerin Meşhet şehrinde ve Ruhani hükumetine muhalif muhafazakar kesim tarafından şekillenmesi oldu. Bu durum 6. gününde son bulan eylemlerin İran siyasetinde vereceği kurbanlara da bir şekilde işaret etmekte. Gösterilerin siyasi kurbanlarından bir isim hiç şüphesiz İran’da halen önemli bir etkiye sahip olan 6. Cumhurbaşkanı Ahmedinejad olacaktır. Hali hazırda hem medya tarafından ve  hem de siyasi olarak abluka altına olan Ahmedinejad’ın Ruhani hükumetine yönelik adalet, eşitlik ve ekonomi temelinde ortaya koyduğu eleştiriler, İran siyasetinde Ahmedinejad’ı hükumet tarafından “paralel eylemci” yapabilir.
  4. Tüm bu gösteriler aynı zamanda İran siyasetinde önemli değişikliklere sahne olabilir. Bir çok ismi koltuğundan ederken bir çok yeni isimle karşılaşabiliriz.
  5. İran’ın bölgedeki etkinliğini zayıflatmaya yönelik ortaya çıkan protestoların İran’ın başarılı bir şekilde sonlandırması ile hedefine ulaşamadığı açık. Ancak bu gösteriler ileriye yönelik daha büyük çaplı planların da birer ön aşaması sayılabilir. Her şekilde İran’ın gösterilere karşın soğukkanlı tavır alması ve Batılı devletlerde  dahi görülmeyen bir yumuşaklıkla müdahale etmesi gösterilerin daha büyük bir planın ilhamı olmasını engellemekte.
  6. Tahran’dan başlayarak Yemen’e kadar uzanan “direniş hattı” üzerinde bu olaylar herhangi bir değişime neden olmayacaktır. İran, aynı şekilde bölgedeki etkinliğini koruyarak söz konusu hat üzerinde kalmaya devam edecektir. Ancak İran’daki gösteriler ile irtibatlı olarak Irak ve Suriye’de ki gelişmeler, İran’ın Arap ve Kürt nüfusun yoğun olduğu Ahvaz, Urumiye ve Huzistan bölgelerinde farklı şekillerde kullanılmak istenecektir. Özellikle İran’ın Kuzey Irak sınırları üzerinde kamplaşmış olan Ensar el Furkan veya Halkın Münafıkları gibi terör örgütleri gösterilere ilişkin desteklerini açıklarken, İran’da eylem hazırlıklarında da olabilirler. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Holokost Endüstrisinin Filistin'i İşgal Tohumları

Yeni dünya düzeni kendi tarihini yalanlar ve iftiralar üzerine bina ederek, istediğini şeytanlaştırmakta ve istediğini dünyanın en mazlumu gösterebilmekte. Bunu yaparken elde ettiği bilimsel ve teknolojik kazanımları kullanarak birer işgal ve sömürü malzemesi olarak gördüğü sulta sistemini ve kurumlarını diğer halklara dayatmaktadır. Bu yeni dünya düzeninin sahipliğini yapanlar ise bugün adına” uluslararası toplum” dediğimiz ve kendilerini dünya halklarının egemeni olarak gören sulta sisteminin kendisidir. Şeytanları melekleştiren bu sistem, yeryüzünün hamiliğine soyunmakta ve yeryüzünde bozgunculuk çıkartarak kendisini iyiliği emredenlerden göstermekte. Şehid Mutahhari (r.a.) bir hikaye nakleder ve der ki: “Köylerinde minare olmayan ve ömürlerinde hiç minare görmemiş olan bir kaç köylü, hayatlarında ilk defa şehre giderler. Daha önceden minarenin adını dahi duymadıklarından ve ne olduğuna dair bir fikir sahibi olmadıklarından dolayı karşılarına çıkan caminin minaresini görü

Köhneleşmiş Hamasetler

Müslümanlar olarak modern, seküler kesinliklerin kültürümüzün, yaşantımızın ve kurduğumuz tüm ilişkilerin içerisinde yer alıyor olması, bizlerin büyük bir zihinsel çöküş ve derin bir kültürsüzlük yaşamasına neden olmaktadır. Modern ve aydınlanmacı paradigmalar üzerinden zihin dünyamızı ve beraberinde kültür yaşantımızı direniş gerçeğinden soyutlayarak, pragmatist ve statükocu bir renge bürümekteyiz. Tarihe sorular sormayı terk etmiş bir toplum halini alırken, İslam-i dili ve duruşumuzu kaybederek zihinsel dünyamızı hareketsiz bırakmakta ve kendi gündeminden uzakta geçmişçilik ile romantizm yaşamaktayız. İçinde bulunduğumuz romantik öykülenme ve ardı sıra gelen tekrarlar zihinleri muhafazakarlaştırarak düşünsel tembelliğe neden olmaktadır. Düşünsel ve siyasi tüm sorun ve krizlere geçmişin ufkundan bakarken, toplumda yapısal değişimler ve dönüşümler sağlanamamakta. Modern,seküler ve neoliberal kesinlikler üzerinden bir hayat geliştirirken İslami bir medeniyet ve yaşantıdan bahset

Modern Psikoloji Mağduru Olmayın

Allah'ın Adıyla  Batılı tarih kaynakları modern psikolojinin kuruluş tarihini 1879 olarak kabul ederler. Modern psikoloji kurulduğu ilk günden bugüne kadar bağımsız bir bilim olmamıştır. Ve bugünde modern psikolojinin bilimsel tutarlılığı ve gerçekliği bir çok psikolog ve bilim insanı tarafından halen tartışılmakta. Modern psikolojinin bilimsel olup olmadığından daha öte bizler için önemli olan üniversitelerde ve eğitim kurumlarında hiçbir tartışmaya kapı aralamadan gençlere bilimsel hakikatler olarak dayatılan modern psikolojinin oluşturduğu tehdit ve tehlikelerdir. Sulta sisteminin kontrolünde hikmetsizleşen bilgi, Batı emperyalizminin doğruyu ve hakikati aramada kullandığı bir değerden öte, diğer toplumlar üzerindeki egemenliğini devam ettirmek için ürettiği, biriktirdiği ve kullandığı bir araç halini almıştır. Birçok ana akım profesyonel bilim dalı gibi psikoloji de bir disiplin olarak güç odaklarının devamlılığını sağlamak ve statükoyu korumada önemli bir role